CaPRieS
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Sempatik ve Acımasız!

Aşağa gitmek

Sempatik ve Acımasız! Empty Sempatik ve Acımasız!

Mesaj  ANIL Cuma Ara. 05, 2008 9:07 pm

MILAN BAROS

Futbola dün başlamış gibi heyecanlı, Galatasaray’ın adı her geçtiğinde gözlerinin içinde kupalar parıldayan bir genç adam... “Futbol starı” olduğunun bilincinde ama konu kendisine geldiği zaman söze hep “bizim takım” diye başlayacak kadar mütevazı... Kapristen uzak, güleryüzlü ve cana yakın. Ama an gelip de o ilk düdük çaldığında, karşısındaki kalecileri asla affetmeyen keskin nişancıya dönüşüyor, rakip takımların kabusu oluyor Milan Baros!..

Yıllardır spor medyamızın en sevdiği isimlerden biriydi. Tek bir transfer sezonu geçmedi ki adı Türk kulüpleriyle anılmasın... Neredeyse Eto’o çapında bir hayaldi onu ülkemizde görmek. Bu yüzden de Galatasaray’a transferi, en fanatik rakip taraftara bile şapka çıkarttı. Takvimler 26 Ağustos 2008’i gösterdiğinde, Avrupa’nın en büyük golcülerinden Milan Baros, Galatasaray’daydı...

Üstelik Liverpool’da Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu yaşadığı takım arkadaşı Harry Kewell ile yolları yeniden kesişiyor, durdurulamaz ikili artık sarı kırmızı formayı giyiyordu. Avrupa futbolu için dahi sansasyonel bir birliktelikti bu. Nitekim resmi sitemiz galatasaray.org, transfer günü 594 bin kez ziyaret edilerek rekor kırıyordu.

Sonrası malum, gollerini sıralamakta gecikmedi Milan Baros... Bitiriciliğinin yanı sıra mücadele gücüyle kısa sürede Galatasaray taraftarının sevgilisi oldu.

3-0 kazandığımız Trabzonspor maçının hemen ertesinde buluştuk Milan Baros’la... Fransa’dayken radara saatte 271 kilometre hızla yakalanan, dergilere verdiği pozlarla kadınları kendine hayran bırakan, Euro 2004’te Altın Ayakkabı kazanan üst düzey bir golcünün tek bir kaprisi olmaz mı? Olmadı! Güleryüzüyle karşıladı bizleri ve tek tek tüm soruları yanıtladı.


Tribünler Milan Baros diye bağırdığında neler hissediyorsun?
Müthiş bir duygu çünkü futbolu aynı zamanda taraftar için oynarsınız. Özellikle Ali Sami Yen’deki taraftar harika. Ama önemli olan maçtan sonra tezahüratı duymak. Çünkü kazanmanız ve onları mutlu etmeniz önemli. Dün mesela, ligin lideri Trabzonspor’la oynadık ve kazandık. Yakında lider biz olacağız.

Avrupa’da da futbolseverler sana hayran. Ama burada sevgi anlamında biraz daha fazlasını hissettin mi?
Liverpool’dayken de özel şeyler hissediyordum çünkü oradaki taraftar da mükemmel. O yüzden statlardaki atmosferi ve taraftarın takımına desteğini kıyaslamamak lazım. Verdikleri büyük destek sayesinde evinizde oynamak hep büyük avantajdır. 12’nci oyuncu gibidirler. Kendi adıma, onları mutlu etmek bana keyif veriyor. Buraya gelirken ilk başlarda neler yaşayacağımı bilmediğim için biraz korktuğum oldu. Ama şu ana kadar her şey çok iyi gitti. Böyle de devam edeceğini umuyorum çünkü kendimi burada gerçekten iyi hissediyorum. Takımın bir parçası haline gelip uzun süre Galatasaray’da kalmak istiyorum.

Golcü olmak nasıl bir duygu?
Sahada herkesin farklı bir görevi var tabii. Gol atınca insanları mutlu ediyorsunuz ve bu çok güzel.

Hiç farklı bir pozisyonda oynadın mı?
Hayır. Sadece birkaç kez sağ açık oynamıştım ama o benim pozisyonum değil. Tabii ki antrenör “Orada oyna” derse saygı duymak zorundasın çünkü bu bir takım oyunu. Tenisi kendin için oynarsın. Futbolu takım için, kulüp ve taraftar için...

Buradaki ilk bir buçuk ayın nasıl geçti?
Gayet iyiydi. Kız arkadaşımla bir eve taşındık ve tamamen futbola odaklandım. Önemli maçlar geliyor ve çarşamba – cumartesi temposuna giriyoruz, bu yüzden kendini iyi hissetmek önemli. Ben de gayet iyi hissediyorum. İstanbul güzel bir şehir. Güzel restoranlar ve kafeler var. Kız arkadaşım da gayet mutlu.

Tek forvet oynamak mı çift forvet mi daha iyi senin için?
Karşı takıma da bağlı bu. Bazen tek forvetle kontratak oynamanız gerekir. Baskı için çift forvete çıkabilirsiniz. Dün mesela tek forvet oynadık. Ama Arda, Lincoln, Kewell, Ayhan, hatta Meira bile ofansa çok destek oldular. Böyle destek geldiğinde tek forvet olmak önemli değil. Ama Ümit ve Shabani’yle birlikte oynamak, bir forvet açısından daha kolay. Üç savunmacıya karşı iki kişi oluyorsunuz. Tek kişiyseniz size odaklanabiliyorlar. Ama iki forvet daha çok sorun oluyor onlar için.

UEFA Kupası hedefi için neler düşünüyorsun?
İlk hedef gruptan çıkmak. Tabii ki gidebildiğimiz kadar gitmek istiyoruz. Fenerbahçe Stadı’nda final oynamak muhteşem olur. Ama adım adım bakmalıyız. Önce grup aşaması var. Şampiyonlar Ligi’nden elenenler de gelecek ve çok daha zor bir kupa olacak UEFA... Zaten şimdi de AC Milan, Schalke, Sevilla, Hamburg gibi güçlü takımlar var. Adım adım gidip nereye vardığımızı hep beraber göreceğiz.

Galatasaray’ın bu seneki kadrosu Şampiyonlar Ligi için kurulmuştu ama o hedeften erken koptuk. “Rüya takım”ın Kupa 2’de oynamasına ne diyeceksin?
Bazen olabilir böyle şeyler. Ayrıca Türkiye şampiyonunun Şampiyonlar Ligi’ne doğrudan alınmaması da üzücü. Şampiyon olmanıza rağmen ön eleme oynuyorsunuz. Futbol bu tabii, ne olacağı belli olmuyor. Ortalama bir takıma elendik. Ama futbolda kolay maç yoktur. Burada iki gol attılar. Deplasmanda bunu telafi etmek kolay olmuyor. Galatasaray, Şampiyonlar Ligi’nde olmalıydı ve bu hedefi gerçekleştiremediğimiz için mahcup olduk. Şimdi UEFA Kupası’ndayız, yeni hedeflerimiz, iyi bir takımımız ve alınacak kupalarımız var.

Steaua Bükreş maçlarında takım henüz yeniydi. Birbirinize alıştıkça daha iyiye gittiğinizi gözlemliyor musun?
Evet. Kewell, Meira, ben, hepimiz yeniydik. Alışmak zaman alıyor. Dün mesela, takım gibi oynadık. Toplu halde savunmadan hücuma, hücumdan savunmaya geçişlerimiz giderek daha iyi oluyor. Sakat olan Ümit, Shabani ve Linderoth’un dönüşüyle daha da güçlü olacağız. Yoğun maç temposunda 18 iyi oyuncudan oluşan bol alternatifli bir kadroya ihtiyacımız var. Cumartesi – çarşamba maç trafiğini 11 kişiyle kaldıramazsınız.

Forvette dört alternatife sahip olmamız da avantaj o halde...
Tabii ki... Sadece maç temposunda zengin bir kadroya sahip olmanın avantajı değil bu. Aynı zamanda takım içindeki rekabet arttığı için daha çok çalışmanız gerekiyor. Eğer kadrodaki tek forvetseniz, oynayacağınızdan emin olunca belki rahatlarsınız. Ama kadroda dört forvet varsa formayı hak ettiğinizi göstermek zorundasınız. Bu yüzden dört forvete sahip olmamız çok iyi. Yorgunluk, sakatlık gibi durumlarda taze güce ihtiyaç var.

Türkiye Ligi’nde bir sezonda en çok golü atan Hakan Şükür. Geldiğin günden beri edindiğimiz izlenim, bu rekoru kıracağın yönünde. Ne dersin?
Hakan Şükür’le kıyaslanmak istemem çünkü o çok büyük bir oyuncu. Türk futbolunda bir efsane. Ben başka biriyim, Milan Baros’um. İnanılmaz bir rekoru var. Benim hedefim o rekoru kırmak değil. Hedefim takım için iyi oynamak ve Galatasaray’la kupalar kazanmak. Gol atarsam da güzel olur, her forvet gol atmak ister. Kewell, Nonda, Ümit, Lincoln de gol kralı olabilir. Lig sonunda önemli olan bu değil, kupa almak.

Türkiye’de rakip savunmaları nasıl buldun?
Liverpool’dayken Galatasaray’a karşı oynamıştım ama buraya gelmeden önce Türk futbolunu tanımıyordum. Bursaspor, Trabzonspor, hatta Konyaspor gibi iyi takımlar olduğunu gördüm. Sert ve güçlü takımlar. Süper Lig’in kalitesi yüksek. Daha Beşiktaş ve Fenerbahçe ile oynayacağız.

Birçok oyuncumuz darbeye bağlı sakatlık yaşadı. Senin buradaki sertliklerle aran nasıl?
Bu futbol. Futbol da agresif bir spor. Top kapmak için sert müdahaleler normal. Ama sakatlama amaçlı darbeler ‘fair play’ ruhuna aykırı. Bazen oyun içinde rakibe sinirlenebilirsiniz ama yine de futbol ‘fair play’ içinde kalmalı. Sakatlama amacı olmayan sert müdahalelerle sorunum yok.

Euro 2004’te Altın Ayakkabı kazanmak nasıldı?
Güzeldi. Ama şampiyonluk kupasını tercih ederdim! Yarı finalde Yunanistan’a kaybettik. Zaten sonra şampiyon oldular.

Yunanistan’ın o başarısı için “defansif futbolun zaferi” diyebilir miyiz?
İyi oynadılar. İyi savunma yaptılar. Hep tek golle, duran toplarla şampiyon oldular. Buna güzel futbol diyemeyiz. Kaliteli bir takımdılar ama şansları da yanlarındaydı. Mesela yarı finalde birçok fırsat bulduk Yunanistan’a karşı. Direkten dönen toplar oldu. Sonunda golü onlar attı. Futbol bu. Başarılarının tamamı şans değil tabii, iyi savunma yaptılar. Yüzde yüz hak ettiler diyemeyiz. Ama şampiyon oldular ve tarihte yazan da iyi futbol değil şampiyonluk.

Çek Cumhuriyeti her turnuvada favori gösterilir ama bir türlü şampiyon olamaz. Neden sence?
Dünya Kupası’nda Fransa, İngiltere, Almanya gibi geniş bir kadroya sahip değildik. 15-16 kadar iyi oyuncumuz vardı ve biri sakatlansa sorun oluyordu. Euro 2008’de de iyiydik ama Euro 2004’teki kadroyla kıyaslarsak bir Nedved, Poborski yoktu. Rosicky sakattı. Takım değişti yani. Biraz da şanssızdık. Biliyorsun 2-0 öndeyken Türkiye’ye 3-2 yenildik. Şansa da ihtiyaç var. 2010 Dünya Kupası’nda daha iyi olacağımızı düşünüyorum.

Banik Ostrava’dan Liverpool’a transfer olduğunda yüklü bir bonservis bedeli ödendi senin için. Üzerinde baskı yarattı mı bu?
O yaşta Çek Ligi’nden İngiltere’ye gitmek, tüm hayatının değişmesi demek. Sadece yaşam tarzın değil, idmanların bile farklı oluyor. İlk yedi ay çok maçta oynamadım. Sonraki sezonun başlangıcında iyiydim. Küçük bir ligden büyüğe gittiğinde hemen star gibi karşılanmıyorsun. Çok çalışıp kendini göstermen gerekiyor.

Harry Kewell’la aranız nasıl?
Çok iyi ve eğlenceli biri. Burada olmasından dolayı çok mutluyum. Yeni bir yere geldim ve her şeyi ona sorabiliyorum.

Hemen arkanda Kewell – Lincoln ve Arda gibi üst düzey oyuncular görev yapıyor. Hücum gücümüz için neler söylersin?
Sadece ben ve bu üçlü değil, tüm takımın kalitesi gayet iyi. Shabani var, Ümit var... Defansif yönde Servet ve Ayhan var. Şimdi yapmamız gereken, takım ruhunu oluşturmak ve başarıya ulaşmak.

Beşiktaş da Çek oyuncular transfer etti. Onlarla görüşüyor musun?
Evet, milli takımdan da arkadaşlarım. Burada olmaları güzel çünkü aynı dili konuşan birileriyle yemeğe çıkabilirsin.

Fransa Ligi’nde ters giden neydi senin için?
Hiçbir şey ters gitmedi aslında... Lyon tek forvetle oynuyordu ve bu forvet Benzema’ydı. Çok kaliteli bir oyuncu. Aldığı paranın karşılığında oynaması gerekiyordu, o da oynayıp başarılı oluyordu. Takıma girme şansım yoktu. Ben de ayrılmaya karar verdim.

Stephane Mbia’ya yaptığın hareket sonrası ırkçılıkla suçlandın. İşin aslı neydi?
Sert bir mücadele geçti ve anlamsız bir hareket yaptım. Fransa’da her yaptığınız tuhaf karşılanabiliyor. Irkçı dediler ama bu çok saçmaydı. Çünkü birçok siyahi arkadaşım var. Liverpool’da en iyi arkadaşım Emile Heskey’di. Jimmy Traore vardı. Lyon’da Govou ve Caçapa da iyi arkadaşlarımdı. Zaten Mbia bile Fransa Futbol Federasyonu bizi bir araya getirdiğinde, benim hareketimde ırkçı bir tutum hissetmediğini bizzat söyledi. Bu biraz da gazetelerin ‘büyük hikaye’ arayışıydı!

Türkiye’de de basının tehlikeli olduğunu biliyor musun?!
Her yerde böyledir! (Gülüyor) Futbolu ciddiye alıyorlar. Eğer gol atar kazanırsanız hoş şeyler de yazarlar. Kötü oynarsanız kötü şeyler yazarlar. Normal bu. Tecrübeliyseniz bu işlerin nasıl olduğunu bilir, futbola odaklanırsınız. Basını çok ciddiye almamanız gerekir. Ve yazılanlara hazırlıklı olmalısınız. Çünkü onların da işi bu.

Evlilik düşünüyor musunuz?
Tabii. Kız arkadaşımla uzun yıllardır birlikteyiz. Şu anda nişanlıyız. Ama şimdi futbol için Türkiye’deyiz. Evlilik için doğru zamana karar vermemiz gerek.

Sözleşmen üç yıllık. Üç yıl boyunca İstanbul’dasın diyebilir miyiz?
Futbolda ne olacağı bilinmez, hep beraber göreceğiz. Ama şu ana kadar çok mutluyum ve mümkün olduğu kadar uzun kalmak istiyorum burada.

Genelde Türkiye’ye yaşı geçen ve çok para kazanmak isteyen yıldızlar geliyor. Sen tam ters bir örneksin! Burayı seçmende neler etkili oldu?
İspanya, Fransa ve İngiltere’den birçok teklif vardı. Menajerlik şirketim Galatasaray’ın da teklifi olduğunu söyledi. Düşündüm, inceledim, zaten çok kaliteli bir takım olduğunu biliyordum. Kupalar kazanabilirdik. Harry Kewell ile görüştüm, burada her şeyin üst düzeyde olduğunu söyledi. Şartlar çok iyi görünüyordu. Sonunda tüm teklifleri kağıda yan yana yazdım ve yeni bir şey denemeye karar verdim. İngiltere’de beş, Fransa’da iki yıl oynamıştım. Yeni bir yer olmasını istedim. Şu ana kadar çok memnunum bu kararımdan ve böyle sürmesini istiyorum.

Gol krallığı önemli değil dedin. Bizce de daha önemli bir şey var: Fenerbahçe derbisinde gol atmak! Örneğin geçen sezon Fenerbahçe’ye şampiyonluk golümüzü atan Nonda, hepimiz için ölümsüzleşti...
Daha önce de Liverpool, Aston Villa ve Lyon ile derbilere çıktım. Herkes için özeldir derbiler. Ve gol atarsan, hele hele kazanırsan daha da güzeldir. Büyük maçları severim.



Milan Baros’un
‘FAVORİ’leri

Televizyon Programı: Çek TV’lerinde o an hoşuna giden her şeyi izliyor.
Aktör / Aktris: Hiç favorim yok.
Yemek: Çek yemekleri. Özellikle ördek ve lahana.
Müzik: Çek müzikleri, ayrıca Depeche Mode.
Kitap: Da Vinci Code / Dan Brown
Otomobil: Ferrari
Parfüm: Versace kullanıyorum ama sık sık değiştiririm.



Saatte 271 KM’yi Gördü!

Bu arada Fransa otoyollarının en hızlı adamısın!
Aa evet! (Gülüyor!) Yeni aldığım arabayı deniyordum. Havaalanına giden çok geniş ve tenha bir otoyolda serbest şerit vardı. Normalde öyle süratli araba kullanmam. Zaten 30-40 saniye kadar o hızda kaldım. Şanssızdım çünkü polis de oradaymış! Yakaladılar.

Harry Kewell, İstanbul trafiğini çılgın buluyor ama aynı zamanda seviyor. Sen ne dersin?
Bazen çıldırtıyor. Mesela idmana giderken bir anda duruveriyor! Alışırsan normal gelebilir belki. Araba kullanmak biraz da adrenalin demek. Sağınızdan solunuzdan her yerden, sinyal bile vermeden geçiyorlar. Bu da biraz adrenalin. Sorun yaşamıyorum.



Milan Baros
Doğum Tarihi: 28 Ekim 1981
Doğum Yeri: Vigantice, Çek Cumhuriyeti
Kariyeri: 1998-2001 Banik Ostrava (76 maç, 23 gol)
2002-2005 Liverpool (68 maç, 19 gol)
2005-2007 Aston Villa (42 maç, 9 gol)
2007 Olympique Lyon (24 maç, 7 gol)
2008 Portsmouth (12 maç)
Çek Milli Takımı (66 maç, 32 gol)
ANIL
ANIL

Mesaj Sayısı : 56
Kayıt tarihi : 21/11/08
Yaş : 32
Nerden : BANDIRMA'DAN

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz